Ebeveynler açısından durum böyle iken çocukları açısından durum nasıl acaba?
Nuh'un (a.s) oğlunun, babasının kendisini korumaya çalışmasına, üstelik apaçık bir felaketin, helakın ortasında bulunduğunu hatırlatan olabildiğince müşfik ve ikna edici üslubuna, kendisini felaha çağırmaya dönük olağanüstü çabasına rağmen babasına sırt çevirmesi, davetini reddetmesi bu kıssanın en ilgi çekici olması gereken noktalarından birisidir.
Normalde aklıselim sahibi herkes bu davete icabet eder. Nuh'un (a.s) oğlunu bunca açık işarete rağmen asi olmaya iten duygu ya da akıl yürütme biçimi merak konusudur.
Modern aile için iletişim tavsiyeleri ve telkinleri çocukları kaybetmemek için ebeveynlere onlarla arkadaş olmayı ve iletişimde açıklığı vurgularlar...Bu kıssada Nuh'un (a.s), babacan, dostane, müşfik ve açık iletişimin tüm yollarını belki de yıllarca denemesine rağmen son noktada çocuğunun kaybolmasına derman bulamaması da dikkat çekicidir...Buna rağmen Nuh'un (a.s) aklından suya atlayıp çocuğunu azgın dalgaların elinde kurtarmak geçmiş midir acaba? Muhtemelen geçmiştir ve "-O senin ailenden değildir..." hitabına muhataplığı da belki de böylesi bir girişimi engellemeye dönüktür...
Böylece Nuh (a.s) asıl görevine odaklanmalı, gerçek ailesi ve ehli olanları tufandan kurtarmaya devam etmeliydi...Çünkü her daim kurtarılmayı gerçekte hakedenler vardır ve öncelik onlaradır...
Sözü ailesine, çocuklarına geçmeyen eğitmenlerin, hayata kazandırdıkları değerler hatırlanabilir...Hayat bu örneklerle doludur...
Ebeveynlerin çocukları ile ilişkilerinde, çoğu zaman çocuklarına ulaşmak konusunda kendilerini çaresiz bırakan aşılmaz duvarlar oluşur...
Öne sürülen her gerekçeye, nedene rağmen çocuklar kendi bildiklerini okumaya, kafalarının estiği gibi davranmaya çalışırlar...
Bunu yaparlarken kendilerinde en rasyonel tercihi yaptıklarına dair şaşırtıcı bir özgüvenleri vardır... Nitekim Nuh'un oğluna da bu tercihi ile helak olacağına dair bir korkudan çok kendisini selamete çıkartacak bir kara parçası bulacağına dair bir umut son anına kadar kendisine eşlik etmektedir.
Anne babaların, çocuklarının gidişatına dair duydukları ve ifade ettikleri endişeler çoğu zaman çocukları nezdinde oldukça önemsiz olarak görülür. Bu konuda çocuklar, ebeveynlerinin uzmanlık, bilgi, görgü ve deneyimlerini önemsemeyecek kadar körleşirler...Ebeveynleri, çocuklarının ilgi, zevk ve tercihleri; inanç, siyasal tercih ve yaşam tarzı seçimlerine karşı çaresiz bırakan bu durum, çoğu zaman ebeveynlerin çocuklarına teslimiyeti ile sonuçlanıyor...
Hiyerarşilerin ortadan kalktığı, eşitlik ve özgürlük paradigmasının hüküm sürdüğü bu neoliberal yaşam düzeninde, şahit olduğumuz manzara ise çocuklarının peşinden suya atlayan ebeveynlerin bolluğudur. Y ve özellikle Z kuşağını yaratan metropollerdeki konfor ortamı, küresel kültürün tetiklediği tüketim kültürü ve tüm bunları besleyen kapitalizm ile birleşince ortaya her şeyden haz almanın dışında bir şey düşünmeyen ve dürtüleriyle hızla hareket eden bir toplum çıkardı. Nuh (a.s)'un oğlu bu kıssada tam olarak Hız ve Haz medeniyetinin bir temsilcisi gibidir...
Bu toplum, aynı zamanda mensup oldukları ailenin kökleri, geçmişi ile irtibatı olmayan, köksüz ve hafızasız bir nesil üretti...Aidiyet duyguları ve bağları zayıf bu tip nesillere sürekli "Biz" diliyle hitap etmenin gerekliliğinin mesajı da incelikli bir şekilde bu kıssada veriliyor..."-Ya buneyye!...İrkeb maane" (Ey oğul! Bizimle beraber bin!...) diye Nuh (a.s) oğluna seslenirken... "Benim'le" değil "Bizim'le" bu gemiye bin!" diyor...Ben Devri'nin nesillerine hitap, davet bu şekilde olmalıydı zaten...Çünkü bencillik düzeyindeki bireysellik bir "Ben"'e değil bir 'Biz'e ihtiyaç duyar...Bir aileye, bir aidiyete , bir bağa ihtiyaç duyar...Gemi aslında tüm bu ihtiyaçları içinde taşıyor...Fakat, son ana kadar Nuh'un (a.s) oğlunun "Ben" diline sadakati değişmiyor..."-Ben'i selamete çıkartacak bir kara parçası bulurum..." diyor..."Ben" 'i diyor ısrarla...ve "Bir kara parçası"...Ne olduğu belirsiz, neresi olduğu da meçhul...Aidiyetsizliği, köksüzlüğü tercih ediyor...Neticede oğul, bu tavrı ile Nuh'un (a.s) ailesine, gemisine ait olmadığını ayan beyan doğruluyor...
Çünkü Nuh (a.s) oğlunu aslında gemiye değil gemideki birlikteliğe, oradakilerin temsil ettiği inanca, birlikte varmak istedikleri hayata ve ideale çağırıyordu...Nuh (a.s) un oğlu gerçekte gemiye binmeyi değil kendisine sunulan bu hayat tarzını ve geleceği reddediyordu...
Bu kıssa, aynı zamanda çocuklarına istedikleri kadar konforlu, onları her felaketten koruyacak denli müstahkem, güvenli bir yuva, bir ev (Gemi) oluştururlarsa oluştursunlar, bu durumun onları yanlarında tutabileceklerinin, birlikte taşıyabileceklerinin bir garantisi olmadığını da hatırlatıyor...
Günümüzde bu durum, her tür konforu, siteril ortamı çocuklarına sunan modern ebeveynlerin, çocuklarının kaybolup gitmesine kendilerinden uzaklaşmasına engel olamamaları ile aynıdır aslında...
Nuh (a.s)'un, içine oğlunu davet ettiği gemide güvenli bir gelecek için oğluna her tür imkanı, azgın sularla, dalgalarla başedeceği bir gemi sunmasına rağmen oğlu, belirsiz bir istikameti seçiyor...
Çocukların özellikle ergenlik döneminde dışarıya kaçma arzusu gibi arızi bir durum değil bu...Bugünlerde bir heves olarak gençlerin yurt dışı görme, yurt dışına çıkma, yurt dışında yaşama arzusuna benzer bu durum, gerçekten bile isteye yapılan bir uzaklaşma, hatta aileden bağlardan, aidiyetlerden sonsuz dalgalara, belirsizliğe kaçma tercihidir...
İçinde yaşadığımız toplumun ebeveynleri ile çocukları arasında kıssada anlatıldığı gibi bir gemi-su ikilemi, kademe farkı da yok aslında...Çünkü, kimsenin gemisi yok, boğuluncaya kadar suyun üzerinde kalmak, anı yaşamak ve bundan haz almak dışında bir dertleri de yok...Gemisiz bir Tufana Nuh'suz yakalanmış gibiler....İşin trajıkomik yönü, bu durumda bile herkesin Nuh'un (a.s) oğlundaki bitimsiz özgüveni ve umudu taşımaları...
Babası bir peygamber olmasına rağmen ve yıllarca gelecek olan tufana karşı kavmini uyaran ve gece gündüz bu yaklaşan felakete karşı gemi yapmaya çalışan bir geçmişe sahip olmasına rağmen, buna da tüm hayatı boyunca şahit olan bir peygamber çocuğu olmasına rağmen bu körlük insanı kuşatabiliyor.
Nuh'un (a.s) kıssası, aile ve bir yuvanın ehli olmanın ne anlama geldiğinin açık anlamları ve gösterenleri ile dolu...
Nuh'un (s.a) oğlu, bunca açık hakikatlere şahit olmasına ve bunca işaretlerle karşılaşmasına rağmen öğüde, nasihate, uyarıya kapalı dik başlılığıyla zaten hiçbir zaman Nuh'un (a.s) ailesinden, ehlinden olmayı haketmiyordu...
Bu kıssa aynı zamanda, bir peygamber de olsa birilerinin soyundan olmak ile yolundan gitmek arasındaki farkın ne olduğunu da anlatmaktadır...
NOT: Ebeveynlerin çocuklarına hazırladıkları gemiler, yani dünya tufansız, kendileri de çocuklarının emrine amade olunca ortaya tufansız gemiler ve Nuh'suz tufanlar çıkıyor...Kendilerini tufan zamanlarında güvenli gemilere, yolculuklara, geleceğe davet edecek anne babaları olmayan çocuklar...
Bu yazının başlığı da bu manzaraya işaret etmektedir.
Yorum yazarak Adayorum Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Adayorum hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Adayorum editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Adayorum değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Adayorum Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Adayorum hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Adayorum editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Adayorum değil haberi geçen ajanstır.